Home Blog Ayşe Barım’ın Tutuklanması, Oligarşi İçi Çelişkilerin Sonucudur

Ayşe Barım’ın Tutuklanması, Oligarşi İçi Çelişkilerin Sonucudur

0

Ayşe Barım’ın Tutuklanması, Oligarşi İçi Çelişkilerin Sonucudur

Yapım şirketi patronu, menajer ve iletişim danışman Ayşe Barım hakkında, sektörde tekelleşme iddiasıyla 2025 Ocak aylarında soruşturma başlamış, ardından Haziran Ayaklanması sürecinin planlayıcılarından olduğu iddia edilerek gözaltına alınıp tutuklanmıştı. Geçen 10 ay içerisinde Ayşe Barım hakkında farklı mahkemelerce iki kez tahliye kararı verilmiş ama yerel mahkeme kararı bozup tekrar tutuklanmasına hükmetmişti. Sağlık durumunun daha da kötüleşmesi üzerine, Ekim ayı sonlarına doğru üst mahkemeden bir kez daha tahliye kararı verilen Ayşe Barım şu anda ev hapsinde.

Peki, AKP faşizmi, aynı sınıftan olduğu, aynı zamanda ileri seviyede hastalıkları bulunan Ayşe Barım’ı neden tahliye etmedi, hapishanede ölümüne sebep olma pahasına sessiz kaldı?

Yazının geri kalanında bu ve benzeri soruları cevaplamaya çalışacağız.

1)AKP KENDİ ZENGİNLERİNİ YETİŞTİREREK GÜNDEN GÜNE TEKELLEŞTİ

AKP, 22 yıllık iktidarı boyunca ekonomi politikalarında, kendi yarattığı işbirlikçi sermayeyi büyüttü ve tüm ekonomik olanaklarını kendine yakın şirketlerin yararına olacak şekilde yeniden düzenledi.

Bu süreçte:

-Maden kanununu tam 20 kez, ihale kanununu ise 200 kez değiştirdi. Bu yasalardaki değişiklikler üzerinden kendi zenginlerini yetiştirmenin yollarını yaptı.

-Kamu ihalelerini sürekli beşli çete adı verilen, kendi desteklediği işbirlikçi şirketlere yönlendirdi.

-Kendine yakın şirketler üzerinden medyayı büyük ölçüde kontrol altına aldı.

-Tümüyle kontrol edemediği, himayesine alamadığı şirketleri bastırdı, tasfiye etti, yönetimlerine kayyum atadı, patronlarını tutukladı.

Dolayısıyla, Ayşe Barım gibi sermaye çevrelerinde olan fakat iktidarın doğrudan kontrolünün dışında kalan unsurların tutuklanması da, AKP’nin yapımcılık, reklamcılık, ajans vb. alanları da düzleyerek kendi kontrolüne alma çabasının bir sonucudur. Burada hukuki süreç de sermaye içi çelişkileri bastırmak veya hizaya sokmak için bir sopa gibi kullanılmaktadır. Bu, faşizmin hukukunun da kendi çıkarlarına hizmet eden bir araç olduğunun somut bir göstergesidir.

2)AKP’NİN KÜLTÜREL HEGEMONYA ARAYIŞI

Tayyip Erdoğan, konuşmalarında defalarca siyasi iktidarı alabildiklerini ama kültürel olarak iktidar olamadıklarını vurguluyor: “Siyasi iktidar seçimle, oyla, sandıkla olunabilir ama kültür iktidarı için çok daha farklı bir birikime, emeğe, çalışmaya, dirsek çürütmeye, alın teri dökmeye ihtiyacımız var.” (3 Mart 2017 3. Milli Kültür Şûrası açılışı)

“Biliyorsunuz siyasi olarak iktidar olmak başka bir şeydir. Sosyal ve kültürel iktidar ise başka bir şeydir. Biz 14 yıldır kesintisiz siyasi iktidarız. Ama hâlâ sosyal ve kültürel iktidarımız konusunda sıkıntılarımız var.” (28 Mayıs 2017 İstanbul’da Ensar Vakfı 38. Genel Kurulu konuşması)

Bu, AKP’nin kültürel hegemonyanın önemini kavradığını göstermektedir.

AKP faşizmi, yalnızca siyasal kurumları ele geçirmekle yetinmeyip toplumun düşünsel ve kültürel yapılarını da kendi ihtiyaçları doğrultusunda yeniden üretmeye çalışıyor.

-Tüm medya kuruluşlarını iktidara güdümlü hale getirmek istiyor.

-Eğitimde ve toplumsal yaşamda gericiliği kurumsallaştırıyor.

-Kültür, sanat alanında yerli ve millilik demagojileriyle tüm muhalif kesimleri bastırmaya çalışıyor.

AKP, işbirlikçi burjuvazinin de kültürel olarak kendisine uyumlu, siyasi olarak biat eden bir hale gelmesini istiyor. Bu noktaya çekemediklerini de tasfiye etmeye çalışıyor. Bu da faşizmin kültürel hegemonya mücadelesinin bir parçasıdır.

3)Ayşe Barım’ın tutuklanması, iktidarın ekonomik, siyasal ve kültürel alanları kendi kontrolüne alma çabasının ürünüdür. Bu, emekçi sınıfların lehine bir adaletin sağlandığı anlamına gelmez. Tersine, bu gelişmeler, AKP faşizminin burjuvazi içerisindeki kesimlere de aynı davranmadığını ve kendi iktidarını pekiştirmek için burjuva hukukunu ve kurumlarını istismar ettiğini gösterir.

Yani Ayşe Barım’ın tutuklanması ne emekçilerin lehine bir adaleti temsil eder ne de yargının bağımsızlığının göstergesidir. Bu, oligarşi içi çatışmalarda devlet aygıtının bir tarafı ezmek için kullanıldığı, hukuksuzluğun süreklileştirildiği bir faşizm pratiğidir.

Nasıl Ayşe Barım’ın serbest bırakılması bir demokratikleşme değilse tutuklanması da adalet değildir. Bu, işbirlikçi burjuvazinin kendi iç çelişkilerinin sonucudur.

Biz ise bu güç savaşının tarafı asla değiliz. Bize düşen görev, Marksist-Leninist kimliğimizi savunarak halkın kendi örgütlülüklerini yaratması için mücadele ederiz.

Ayşe Barım’ın tutuklanmasını kültürel tasfiye ve biat üzerinden ele almak; AKP faşizminin ideolojik ve kültürel hattını anlamak açısından açıklayıcı olacaktır.

-Bugün devlet aygıtının bütün hâkimiyeti, AKP faşizminin elindedir. Yalnızca muhalefetin değil, iktidar blokuna yeterince sadakat göstermeyen unsurların da tasfiyesi kaçınılmazdır.

-Ayşe Barım gibi burjuvalar, kendi başlarına ekonomik güç olmaya başladıklarında, iktidara sadakat göstermiyorlarsa hedef alınırlar. AKP faşizmi her ne kadar dizi sektöründe tekelleşme iddiasını öne sürse de asıl mesele biat etmemesidir.

AKP faşizmi; sermayeden medyaya, yargıdan sanata, STK’lardan akademiye her şeyi kendi kontrolü altında tutmak istiyor. Burjuva sınıfın çıkarları için varlığını sürdüren bu kurumlara bile ya itaat ya da tasfiye ve teslimiyeti dayatılıyor. Ayşe Barım da buna karşı iktidarla yan yana durmadığı, dizi sektöründeki yandaş patron olmadığı, ekonomik faaliyetlerinde, karar alma süreçlerinde iktidarın çıkarlarına uygun hareket etmediği için AKP faşizminin hedefi haline gelmiştir.

HEGEMONYA KURMA GİRİŞİMİ

Kültürel iktidar mücadelesi, AKP faşizminin temel hedefidir. “Siyasi iktidar yetmez, kültürel iktidarı da almalıyız” sözü boşuna söylenmemiştir. Bu hedef doğrultusunda kültürel alan temizlenmekte, AKP ile uyumlu olan figürlere alan açılmaktadır.

Yeni bir makbul burjuva tipi yaratılmak istenmektedir. Koç, Sabancı gibi iktidardan bağımsız hareket eden değil; siyasete boyun eğerken kamu ihaleleriyle büyüyen patronlardır bunlar. Makbul burjuva olamayan, rejimin kültürel değişim ve dönüşümlerine uyum sağlayamayanlar saf dışı bırakılmak istendi. AKP faşizmi, örnek teşkil etmesin diye bu isimleri ibretlik hale getirdi; itaat etmeyen herkesin -benimle aynı sınıftan olsa bile- sonu budur mesajı verdi. Burjuvazi içerisinde biat etmeyen tüm unsurların tasfiye edilme ya da sistem dışına itilme tehdidi altında olduğunu, ekonomik başarının onları korumayacağını ilan etti. AKP faşizmi, sadece siyasi değil; kültürel, ideolojik ve ekonomik olarak da bir denetim mekanizması kurmuştur.

Ayşe Barım’ın tutuklanması ne gerçek bir adalettir ne de suçun karşılığıdır. Bu olay, AKP faşizminin biat etmeyen burjuvaları hizaya sokma, kendi insan tipini yaratma çabasıdır.

AKP FAŞİZMİNİN KÜLTÜR, SANAT ALANINDAKİ TASFİYE POLİTİKALARI, GRUP YORUM ÜZERİNDE NASIL BAŞLADI, NASIL ŞEKİLLENDİ, NE SONUÇLAR YARATTI?

AKP faşizminin 23 yıllık iktidarı boyunca kültürel, sanatsal ve ideolojik alanlarda sistematik baskı ve saldırı politikalarının en büyük hedeflerinden biri Grup Yorum oldu. Çünkü Grup Yorum yalnızca bir müzik grubu değil; aynı zamanda tüm Anadolu ve dünya halklarına devrimci kültürün taşıyıcısıdır. Emekten, halktan, ezilenden yana tavır alışın kültürel ifadesidir. Milyonlara ulaşabilen, kolektif müzik üretimiyle devrimci sanatın örneğidir.

Bu haliyle Grup Yorum, iktidarın kültürel hegemonya inşa etme çabasına doğrudan ters düşmektedir. Grup Yorum’a yapılan baskılar, ilk andan itibaren rejimin yalnızca siyasi alanı değil, kültürel alanı da tahakküm altına alma niyetinin işaretleriydi.

AKP FAŞİZMİNİN GRUP YORUM’A YÖNELİK TASFİYE POLİTİKASI NASIL ŞEKİLLENDİ?

1)Muhalefeti kriminalize etti. Sanatçılar, düşünürler, akademisyenler örgüt üyeliği ya da “propaganda” suçlamasıyla yargılandı. Grup Yorum’a yapılan saldırılar da bu kriminalizasyonun pilot uygulaması oldu.

2)Düzene alternatif nitelikte olan tüm kültür, sanat üretimleri ve etkinlikleri yok sayıldı ya da bastırıldı, yasaklandı, sansürlendi, çeşitli saldırılara uğradı. Halk konserleri, tiyatrolar, sokak gösterileri ya yasaklandı ya da şiddetle dağıtıldı. AKP iktidarı yalnızca kendi gerici ideolojisine hizmet eden kültürel üretimi teşvik etti (TRT ve Diyanet prodüksiyonları, yerli ve milli (!) sinema vb.)

3)Grup Yorum’a yapılan saldırılar, sanatçılarda korkuyu daha da yaydı ve bir korku tanrısı yaratıldı. Grup Yorum’a yapılanlar, diğer sanatçılara da biat etmezsen başına bunlar gelir şeklinde bir mesaj oldu.

4)Halk için sanat yapan tüm kesimlere ideolojik olarak tasfiye girişimi hız kazandı. Sanat, AKP iktidarının devamını sağlaması gereken bir araç haline getirildi. Grup Yorum’un temsil ettiği devrimci sanat, halk için sanat ise yok edilmesi gereken bir sapma olarak tanımlandı.

GRUP YORUM’A YÖNELİK BASKILARLA KÜLTÜR, SANAT ALANININ DARALTILMASI NE GİBİ SONUÇLAR YARATTI?

1)Faşizmi teşhir eden, iktidara muhalif üretimler susturuldukça kültürel alan tek tipleştirildi. Halk müziğinin, Kürtçe müziğin, politik şarkıların üzerindeki baskılar arttı.

2)Sanatçılar tutsak edildi, sürgün edildi, öldürüldü. Helin Bölek ve İbrahim Gökçek, konser hakkı için başlattıkları ölüm orucunda şehit düştü.

Grup Yorum emekçileri uzun tutsaklıklarla, toplamda verilen yüz yılı aşkın hapis cezalarıyla karşı karşıya kaldı.

3)Tüm bunlara rağmen AKP faşizmi Grup Yorum’u susturamadı. Grup Yorum, yeni üyeleriyle Türkiye’de, Avrupa’da ve hapishanelerde üretmeye devam ediyor. Türkiye’deki konser yasaklarının ardından Avrupa’da 26 ülkede toplam 200 konser verdi. Sokaklarda, eylem alanlarında, mitinglerde, üniversitelerde, dijital medya platformlarında hala Grup Yorum şarkıları söylenmeye devam ediyor. Kısacası AKP faşizmi, tüm baskı ve tasfiye politikalarına rağmen Grup Yorum’da somutlanan devrimci kültürü asla yok edemedi.

SINIF SAVAŞININ KÜLTÜR, SANAT CEPHESİ

Grup Yorum’a yönelik saldırılarda somutlanan tasfiye süreci, AKP faşizminin kültür sanat alanında hegemonya kurma ve bu alanları kontrol etme projesinin ilk cephesiydi. Bu süreçten aşağıdaki sonuçları çıkarabiliriz:

1)Kültür, sanat da sınıf mücadelesinin bir alanıdır ve bu alandaki hiç kimse tarafsız değildir. Bir taraftan kültürel hegemonyasını derinleştirip iktidarını sürdürmek isteyen AKP faşizmi, diğer taraftan da bu hegemonya projesine direnen devrimciler, Grup Yorum vardır.

2)İşbirlikçi faşist AKP iktidarı, halkın sanatını, devrimci sanatı tasfiye etmeye çalışsa da halkın sanatçıları, türküleriyle birlikte halkın belleğinde yaşamaya devam eder. Grup Yorum’un Ayçe İdillerden Helin ve İbolara can bedeli mücadelesi de kültür, sanat alanındaki direnişinin sürekliliğini gösterir.

3)Kültür, sanat alanında aydın ve sanatçıların susturulmak istenmesi, yaşananlara karşı sessiz ve tepkisiz bırakılmak istenmesi, muhalif aydın ve sanatçıların hapsedilmesi, faşizme karşı olan tüm güçlere saldırı anlamına gelir. Baskılar, itaat etmeyen tüm toplumsal kesimlere yönelik baskının habercisidir ve devrimci sanatın bu düzen için nasıl bir tehdit olarak görüldüğünü açıkça ortaya koymaktadır.

Bizler mücadele mevziimizi, kültür sanat alanımızı asla terk etmeyeceğiz. Kültür, sanat alanını AKP iktidarına teslim etmek, sadece sanatın değil, halkın da bilinçlenme gücünün tasfiyesi anlamına gelir. AKP faşizmi, açıkça ya biat edeceksiniz ya da sizi bitireceğiz, ya bizdensin ya da hedefsin demektedir. Faşizmin derinleştiği bu anlayış, yalnızca siyasal alanı değil; ekonomik, kültürel, toplumsal, bireysel alanları kapsayan bir teslim alma, tahakküm projesidir. AKP iktidarı için tarafsızlık da yetmemekte, tüm kesimlerin açıkça kendisine bağlı olmasını beklemektedir.

AKP faşizmi, işbirlikçi İslamcı ideolojisiyle halkın düşünme biçimini düzene uygun şekilde yeniden uygulamak ister. Ona göre sanat, müzik, edebiyat, tiyatro, sinema… Hepsi rejime hizmet etmelidir. Bu nedenle Müjdat Gezen’den Metin Akpınar’a kadar birçok sanatçı hizaya çekilmek istenmiştir.

Üniversitelerden sokaklara, sosyal medyadan sınıflara kadar her yerde sorgulayan, düşünen gençlik de bastırılmak istenerek bu tasfiye girişiminden nasibini almıştır. Haziran Ayaklanması ve Saraçhane süreci gibi örneklerde bu durum açıkça görülmektedir.

Medya kuruluşları, televizyon kanalları ve köşe yazarları için de aynı durum söz konusudur. Ya yandaş olma ya da kapatılma tehdidi ile karşı karşıyadır. Muhalif gazetecilere yönelik davalar, tutuklamalar bu anlayışın ürünüdür.

Faşizme biat, burjuvazi için de zorunluluk haline gelmiştir. Ayşe Barım gibi örneklerde gördüğümüz gibi ekonomik güç bile yeterli değildir. Ülkemizde burjuvazinin korunup ihya edilmesinin, ihaleler alıp büyümesinin tek yolu, iktidara kesintisiz gösterdiği sadakattir.

NO COMMENTS

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Exit mobile version