Home Gündem MARAŞ KATLİAMI’NI MHP’LİLER YAPMIŞTIR! MHP VE NAZİLER AYNI SOYDAN GELİYOR!

MARAŞ KATLİAMI’NI MHP’LİLER YAPMIŞTIR! MHP VE NAZİLER AYNI SOYDAN GELİYOR!

0

Naziler nasıl tüm dünyada katil ve lanetliyse MHP’de öyledir. MHP tarihi kan dolu bir tarihtir. Geçici imaj değişiklikleri, geçici oy patlamaları, bu katil yüzlerini ortadan kaldırmaz. Sürekli rol yapamazlar zaten ki yapmıyorlar da devlet her ihtiyacı olduğunda onları kullanıyor.

Tarihleri Kan, Katliam Olan Faşistlerle Uzlaşmadık, Uzlaşmayacağız! Faşizmle ‘Barış’ Asla; Savaş Zafere Kadar!

Katilleri, Katliamları Unutmak, Katillerle ‘Barış’; Şehitlerimize, Halkımıza, Davamıza İhanettir!

Tarih boyunca kanımız akıtıldı; kâh saray fermanlarıyla kâh devlet eliyle, eli kanlı faşistlerin örgütlenmesiyle… Tarih; 19-26 Aralık 1978, yer; Maraş.

Katliamın bilançosu: Halktan 111 (yüz on bir) insanımız katledildi, 1.000 (bin)in üzerinde insanımız yaralandı. Birçok ev, iş yeri, kurum yağmalandı…

Maraş Katliamı gelişigüzel veyahut bir olaydan patlak veren saldırı, işkence, katliam silsilesi değil; devletin denetimi altında ülkücü faşistlerin (Ülkücü Gençlik Derneği (ÜGD)) örgütlenmesi, düzenli toplantılar ve planlar ile yaptıkları katliamdır.

Vatanımızda gelişen ve büyüyen devrimci demokratik mücadelesinin karşısında faşizm gerilemiştir. Faşist çetelerin ağababası olan ABD emperyalizmi tarafından mücadelemizin önünün kesilmesi, işbirlikçi faşizmin iktidarını güçlendirmek ve tam hakimiyetini sağlamak için düzenlenen katliamlardan sadece birisidir. Katliam; faşist şef Alparslan Türkeş’in dünürü olan MİT hukuk müşavirinin de içinde olduğu dört MİT’çi ve katliamdan birkaç gün önce Maraş’a giden CIA ajanı Robert Aleksander Peck tarafından tam sekiz ay öncesinden örgütlenmesi başlamıştır. Keza CIA ajanı Peck’in adı, daha öncesinde de devrimcilere ve halkımıza yönelik birçok ferdi ve toplu katliamda geçmiştir.

Faşizmin ve efendilerinin toplantıları ve planlarıyla örgütlenen katliam için Ankara’dan, Adıyaman’dan ve farklı yerlerden tek tük faşistler ‘PTT görevlisi’, ‘Milli Piyangocu’ görünümü altında öncesinde Alevi halkımızın evlerini işaretlemek, rapor toplamak için görevlendirildi.

Katliam tanıklarından iki anlatım:

“Maraş Doğum Hastanesi var, oraya da gittim. Bir kadını öldürmüşler, tel ile direğe bağlamışlar ve bebeğini bebeğini karnından çıkartıp göğsüne çivilemişlerdi. Kadının her yeri kanlar içerisindeydi.”

“Bir kadının göğsünü kesmişler, kestikleri göğsünü de çocuğunun ağzına koymuşlardı. Orada Cennet Şimal’ı da gördüm. Cennet Şimal, Elif Ana’nın ablasıdır. O dönem bizim yaptığımız evin inşaatına kum getiren demirci Cuma, Cennet Şimal’ın sağ gözünü tornavida ile çıkarttı, ‘90 yaşındaki kadının gözünü niye çıkartıyorsunuz, Allah’tan korkmuyor musunuz?! diye sordum. ‘Bir Alevi öldürürsek biz cennetlik oluruz, kitabımızda yazıyor’ dedi.”

Olay ‘Alevi-Sünni, Sağ-Sol Çatışması’ değil; ABD emperyalizminin sömürüsünü güçlendirmek, halkımız üzerindeki hakimiyetini sağlamak, böl, parçala, yönet politikasını vatanımızda uygulamak. Maraş Katliamı emperyalizmin ve faşist itlerinin planlı, örgütlü saldırısıdır; hedef devrimci halk mücadelesi, hedef tarih boyunca iç içe yaşayan halkımız.

Katliamdan sonra devlet katillerini korudu, kolladı, ‘gizli belge’, ‘zaman aşımı’ diyerek akladı…

Dönemin İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı, katliam sonrası özel bir ekip kurarak bir rapor hazırlattı, ne var ki rapor gizli tutuldu, halka açıklanmadı. Söz konusu raporda, katliamı planlayanlardan 26 kişinin piyango bayisi görünümünde şehre geldiği, Bahçelievler Katliamı’nın katillerinden dört kişinin de katliamın örgütlenme aşamasında şehre geldiği geçiyordu.

Faşizmin kadrolarından dönemin Adalet Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel “Bana ‘sağcılar ve milliyetçiler cinayet işliyor’ dedirtemezsiniz…” diyerek asıl katilleri ilk anda aklamaya çalıştı.

Faşizm “Yargılama” Adı Altında Katillerini Akladı, “Zaman Aşımı” Denilerek Dökülen Kanlarımız Üzerinde Tepindi, “Barış” Denilerek Katillerimizle Uzlaşmaya Çalışıldı! Kabul Etmedik, Etmeyeceğiz! Katillerimizle Barışmadık, Barışmayacağız! Gün Sazak’ı Halkın Adaletiyle Cezalandırdık!

Maraş Katliamı’nın ardından CIA, MİT ve faşist çeteleri Çorum, Sivas, Tokat ve Amasya çevrelerinde Maraş’taki gibi bir katliam hazırlığı planlıyordu. Keza benzeri şekilde şehirde rapor toplama, evleri işaretleme de yapılmaya başlanıyordu. Tarihler 27 Mayıs 1980’i gösterdiğinde Devrimci Sol tarafından Gümrük ve Tekel Bakanı Gün Sazak cezalandırıldı; faşist hareketin en tepesindeki isimlerden olan Sazak eylemi yeni katliamların önüne geçmiş, emperyalizmin ve faşizmin planlarını bozguna uğratmıştır. Keza eylemin ardından devrimcilerin ve halkın örgütlü olduğu bölgelerde faşist odaklara yönelik eylemler devam etmiştir. Devletin ve faşist çetelerinin Çorum halkına yönelik katliam girişimi de halkın silahlarla, barikatlarla meşru militan şekilde karşılık vermesi üzerine hedefine varamamıştır.

Maraş Katliamı ‘geçmişte kalan’ bir olay değil, günümüzde asıl hedeflerinin ne olduğunu AKP-MHP ve faşist örgütlenmelerinin planlarıyla görebiliyoruz. Keza devrimci hareket bunu her defasında dile getirerek asıl hedefin devrimci mücadele, örgütlü halk olduğu; yozlaştırma, böl, parçala, yönet politikalarıyla ve ‘barış’ masallarıyla emperyalizmin beyinleri işgal ve düşüncelerini teslim etme saldırısı olduğu gün gibi açıktır. Düşman tam teslimiyet, değerlerini, tarihini unutan, inkâr eden, ihanet eden yığınlar istiyor.

Emperyalizm ve Faşizm Hedefine Ulaşamadı, Ulaşamayacak!

Çünkü; Biz Varız!

Biz varsak tarihimizi, katliamları unutturmayacağız!

Biz varsak katillerle el ele sıkışmayacak, iltifatlar etmeyeceğiz!

Biz varsak halkımıza yönelik örgütlü saldırılar karşısında barikat olacağız!

Biz varsak katillerden hesap soracağız, örgütleneceğiz, mücadele edeceğiz!

Biz varsak zaferler kazanacağız!

Maraş Katliamı’nın Sorumlusu Devlet, Örgütlü Faşist Çeteleridir!

Katliamlarda Katledilen Halkımızı Unutmadık, Unutturmayacağız, Hesabını Soracağız!

Unutmak ya da “Barışmak” Yeni Katliamların Önünü Açmak, Emperyalizmin Sömürüsünü Büyütmesine İzin Vermektir!

Kahrolsun Faşizm, Yaşasın Mücadelemiz!

***

İkinci Paylaşım Savaşı’ndan sonra, Türkiye Truman ve Marshall yardımları ile ABD’nin yörüngesine girdi. Yeni sömürgecilik ilişkileri geliştirilirken ekonomik, siyasal ve askeri planda ABD Türkiye’ye el attı. ABD ve CIA, ihtiyaç duydukları işbirlikçileri, antikomünist histeri ile mayalanmış faşist hareket içinde buldu. Sivil faşist hareketin hamisi artık ABD emperyalizmiydi.

Bu dönemde sivil faşist hareketin önde gelen kadroları ABD’ye giderek kontrgerilla eğitiminden geçirildi. Bunlar arasında yer alan Türkeş de 1948 yılında ABD’ye gitti. 1955 yılına kadar Amerikan Harp Akademisi ve Amerikan Piyade Okulu’nda kontrgerilla eğitiminden geçtikten sonra 1959’da Türkiye’ye döndü. Sivil faşistler 1950’li yıllar boyunca ABD’nin açık desteği ve yönlendirmesiyle pek çok kentte Komünizmle Mücadele Derneklerini kurdular. ABD’nin bu dönem sivil faşist harekete gönderdiği para 150 milyon doların üzerindeydi.

Sivil faşistler 1965’ten sonra bir milis gücü olarak örgütlenmeye başladı. 1967-68’lerde emekli faşist subayların yönetimi altında Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’nin açtığı “komando kampları”nda adam öldürme, kavga ve savaş tekniklerini öğrenmeye giriştiler. 1969’da Adana’daki kongreyle birlikte partinin adı Milliyetçi Hareket Partisi olarak değiştirildi ve Türkeş de “Başbuğ” olarak anılmaya başlandı.

12 Mart faşist cuntası, sivil faşist harekete dokunmadı. MHP, Ülkü Ocakları, Ülkücü Gençler Derneği, vb. dernekler kurarak kitle kazanma çalışmalarını yoğunlaştırdı. 12 Mart’tan sonraki süreçte MHP, birinci ve ikinci Milliyetçi Cephe hükümetlerinde koalisyon ortağı olarak yer aldı. Halka karşı baskı ve savaş yürüten bu hükümetler içinde rolü belirleyici değildi. MHP’nin asıl belirleyici rolü, sivil faşist terörün öne çıkartılması ile başladı.

12 Mart darbesinin sola yönelik saldırıları, Türkiye’de halkın devrimci mücadelesini ve toplumsal muhalefeti bastırmaya yetmemişti. Tersine, 12 Mart’ta yapılan katliamlara direnerek cevap veren devrimci hareket, büyük bir potansiyel yaratmıştı. Devrimci hareket hızla gelişiyordu. İşte böylesi bir ortamda ABD ve CIA, toplumsal muhalefeti engelleme görevini MHP’ye verdi.

Bu süreçte söylendiği gibi sağ sol çatışması yoktu. Yükselen devrimci mücadeleye karşı, bu süreç için hazırlanan sivil faşistlerin saldırıları başlamıştı. ABD işbirlikçisi yerli egemen sınıflar, oligarşi, sivil faşistlerin devreye sokulmasını elbette destekledi. Sokaklarda sivil faşist saldırılar artarken MHP, Milliyetçi Cephe hükümetlerinde AP ve MSP ile birlikte koalisyon ortağı oldu; başbakan Süleyman Demirel, “bana milliyetçiler suç işliyor dedirtemezsiniz” diyerek faşist teröre kol kanat gerdi.

ABD’nin desteği ile önce Adalet Partisi genel başkanlığına sonra da başbakanlığa gelen Demirel, Amerikancılığı “Morrison Süleyman” sözü ile tescillenmiş bir ABD işbirlikçisiydi.

Yani sivil faşist terörün dizginlerini açanlar, ülkenin siyasal iktidarını da kontrol eden ABD’lilerdi. 1968’den beri komando kamplarında, “özel harpçi” (kontrgerillacı) emekli subaylar tarafından eğitim verilen “sivil faşistler” silahlandırıldılar ve sahaya sürüldüler.

Böylece, 1975’ten itibaren dizginsiz bir sivil faşist terör dönemi başladı. Solcu yazarlar, demokrat sendikacılar, sosyalist gazeteciler, devrimciler, tüm muhalefet MHP’ye göre “komünist” idi ve “ezilmeliydi.”

-Üniversite hocaları; Doç. Dr. Orhan Yavuz, Doç. Dr Bedrettin Cömert, Prof. Dr. Necdet Bulut, Prof. Cavit Orhan Tütengil, Ordinaryüs Prof. Bedri Karafakioğlu, Prof. Dr. Ümit Doğanay,

-Demokrat bürokratlar; Ankara Cumhuriyet Savcı Yardımcısı Doğan Öz, Adana Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul, TRT prodüktörü ve yazar Ümit Kaftancıoğlu,

-DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler başta olmak üzere sendikacılar,

-Milliyet Gazetesi başyazarı Abdi İpekçi başka olmak üzere gazeteciler tek tek evlerinin önünde katledildiler. Birçok aydın, demokrat, solcu, sosyalist insan sivil faşist hareketin hedefiydi; faşist çetelerin saldırıları sonucu binlerce insan katledildi.

NO COMMENTS

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Exit mobile version